Öfkenin Doğası ve Aile İlişkilerindeki Rolü
Günlük yaşantımızı ve sosyal ilişkilerimizi etkileyen hatta kimi zaman da belirleyen en büyük faktörlerden birisi duygularımızdır. Duyguları, bir kişiye veya bir olaya verdiğimiz tepkiler olarak tanımlayabiliriz. Duygularımız bize önemli bilgiler vermekle beraber işlerin yolunda gidip gitmediği konusunda da yardımcı olur.
Aile, duygularımızın oluştuğu ilk sosyal ortamdır. Kendimiz ve diğerleri hakkında ne gibi duygusal tepkiler vereceğimizi, bu duygularla ilgili düşüncelerimizi ve nasıl ortaya koyacağımızı aile içerisinde öğreniriz. Duyguların öğrenildiği bu ilk sosyal ortam olan ailede, çocuklara duygularını nasıl ifade edecekleri, nasıl düşünecekleri ve nasıl davranacakları doğrudan öğretilmez. Daha çok eşler arasındaki duygusal alışveriş bunun için model oluşturur. Yetişkinlerin çocuklarına gösterdikleri duygular, davranışlar, çocukların duygusal yaşamlarının bir çerçevesini oluşturur. Eğer anne baba birbirlerine öfkeyle, saldırganlık içeren davranışlarda bulunuyor ve çocuklar çevrelerinde sorunların öfke ve saldırganlık yoluyla çözümlendiğini görüyorlarsa, saldırganlığı sorun çözücü bir davranış olarak öğrenirler. Saldırgan davranışların yaşamın bir parçası olduğunu düşünürler ve bunu kendi yaşamlarında da uygulamaya koyarlar. Bu nedenle ebeveynlerin davranışta bulunurken her an bir çocuğa model oldukları bilinciyle hareket etmeleri gerekmektedir.
Öfke Kontrolünün Önemi ve Zorlukları
Yaşadığımız duygulardan birisi de öfkedir. Öfke, uygun dil veya yöntemle ifade edildiğinde son derece sağlıklı ve olağan bir duygudur. Tabi ki bu duygumuzu uygun bir dil veya yöntemle ifade etmek kaydıyla! Çünkü öfke duygumuz kontrolden çıkıp da yıkıcı ve zarar verici hale dönüşürse okul-iş hayatımızda, kişisel ilişkilerimizde ve genel yaşam kalitemizde sorunlara yol açar. Özellikle günümüzde eksikliğini daha genç kuşakların çektiği ve çok daha önemli hale gelen ailevi ilişkiler, yakın sosyal ilişkiler ve dostluk kavramlarını olumsuz etkilemesi bakımından öfkemizi kontrol edebiliyor olabilmek oldukça önemli hale gelmiştir.
Günlük yaşamımızda öfke duygusunun oluşmasını tetikleyecek birçok dışsal faktör olmakla beraber içsel süreçlerimiz de bulunmaktadır. Öfkeyi buz dağının suyun üstünde kalan kısmına benzetirsek ortaya çıkmasına neden olan pek çok duygu ve neden suyun altında gizlidir. Suyun altında kalan kısım için örnek vermek gerekirse; haksızlığa uğradığını düşünme, mükemmeliyetçilik, takdir edilmeme, hayal kırıklığı, stres gibi başlıca durumlar örnek olarak gösterilebilir. Tabi ki hepimizin öfkelendiği durumlar farklı olabilir. Birimizin gülüp geçtiği bir duruma bir başkası öfkelenebilir. Hatta insan bir gün öfkelendiği bir konuya ertesi gün gülüp geçebilir de.
Öfkelenmek doğal bir duygu olmakla birlikte öfkelendiğimizde nasıl davrandığımız ve öfkemizi uygun şekilde ifade etmemiz oldukça önemlidir. Bazı çocuklar öfkelerini ifade etmekte çok zorlanırlar. Öfkelerini açığa vuramayanlar öfkeyi biriktirirler. Öfkeleri içe yönelik çocuklar genellikle öfkelerini kabul etmekte de zorlanırlar. Genellikle somurtma, surat asma, küsme, sosyal olarak izole olma şeklinde durumlar karşımıza çıkar. Öfkenin dışa yöneltilmesi ise öfkenin sıkça sözel olarak ifade edilmesidir. Fakat bu öfkenin ifade edilmesi bir volkanın patlamasını andırır. Öfkeleri dışa yönelik bireylerin öfkelerini dışarıya kontrolsüz biçimde bırakmak yerine daha kontrollü ve faydalı bir biçimde ifade etmeyi öğrenmeye gereksinimleri vardır.
Bireyin öfkesinin ne olduğunu anlaması ve nasıl yöneteceğini bilmesi önemlidir. Öfke kontrolü, öfkenin yol açtığı duygusal ve fizyolojik tepkileri azaltabilmektir. Bir diğer deyişle öfkemizi kontrollü bir biçimde kendimize, çocuklarımıza ve çevremizdekilere zarar vermeden ifade edebilmektir. Öfkemizi kontrol edemediğimizde olumsuz sonuçlarını doğrudan veya dolaylı olarak görmeye başlarız.
Öfkenin sağlıklı ve işe yarar olabilmesi için inkâr edilmemesi, bastırılmaması; öncelikle kabul edilmesi, tanınması ve kontrollü bir biçimde ifade edilebilmesi gerekir. Aynı zamanda öfke duygusunun yaşanma biçimi onu iyi ya da kötü kılar. Öfke kontrolüne sahip olmak ve bu beceriyle ilişkilerimizi düzenleyebilmek oldukça önemlidir.
Çocuklarımız da hepimizin yaptığı gibi hatalar yapabilmekte, onlara dair olan düşüncelerimizi ve beklentilerimizi zaman zaman karşılayamamakta olduğu için öfke duygumuzu tetikleyebilmektedir. Çocuklarımızın derslerine yönelik çabasının eksikliği, olumsuz davranışlar sergilemesi gibi durumlar bu duygumuzu oluşturabilir. Öfkemizin sağlıklı şekilde çocuklarımıza ifade edilmesi ve yönetilmesi ve olan bir durumun değerlendirilmesi, öfkenin olumlu işlevlerini de kullanabilmemiz açısından değerlidir.
Öfkeyi Yönetmek için Uygulanabilir Yöntemler
Öfke kontrolü ile alakalı yararlanılabilecek farklı yöntemler bulunmaktadır. Öfke anında bedenimizde deneyimlediğimiz birtakım süreçler olur. Diğer duygular gibi fizyolojik ve biyolojik değişmeler birlikte hissedilir. Eğer dinlemeyi biliyorsak, vücudumuz bize öfkeli olduğumuz konusunda bilgi verir. Nefes alıp vermenin sıklaşması ve kalp atışının hızlanması gibi durumlar öfkenin fiziksel işaretleridir. Bunun gibi fiziksel işaretleri duyumsamak ve buna uygun şekilde derin derin nefes alarak nefes alışverişini düzenlemek de öfkemizi kontrol etmek için önemlidir.
” Kırmızı-Sarı-Yeşil Işık Tekniği” de sakinleşebilmek ve öfke kontrolüne sahip olabilmek için kullanılabilecek yöntemlerdendir. Kırmızı ışıkta durup hareket etmeden önce düşünmek, Sarı ışıkta sakinleşmek için içinden 10’a kadar saymak ve bu esnada yaşadığın duyguyu ve durumu düşünmek, Yeşil ışıkta ise sakinleştikten sonra ‘ne yapabilirim’ sorusunu sormak ve soruna yönelik çözümler üretme süreci olarak düşünebiliriz. Tüm bunlara rağmen öfke duygumuzu yoğun yaşayıp sakinleşememişsek, bulunulan ortamı ya da sohbeti daha sonra sürdürmek üzere ertelemek de öfke kontrolümüzü sağlamakta kullanılabilecek durumlardandır.
Her ailenin, her kişiler arası ilişkinin kendine özgü bir dinamiği ve kabul görmüş ilişki biçimleri vardır. Öfkemiz bir problem çözme aracı, başkalarını suçlama biçimi veya kontrol etme yolu olmamalıdır. Belki de kurduğumuz, sürdürdüğümüz bu dinamikleri gözden geçirmekte fayda var. İçinde bulundukları yaş aralığında kimlik bulmaya çalışan, yetişkinliğe geçiş aşamasında zorlanan, zaman zaman çalkantılı süreçler de yaşayan çocuklarımız için bu durum daha da önemli hale gelmektedir. Yaşadığımız içsel ve dışsal süreçleri anlamlandırıp yapılandırabilmek, zaman zaman öfkemizi erteleyip sağlıklı şekilde ifade etmeye çalışmak, çocuklarımızla kurduğumuz ilişkiyi güçlendirip daha da pekiştirecektir.
Saygılarımla.
Rehber Öğrt. Furkan KABA